"Sevdiğin işi yaparsan hayatında bir gün bile çalışmazsın."
Ne kadar etkileyici bir söz değil mi? Peki, acaba her zaman doğru mu?
Araştırmalar, tutkunun stresin azalmasından üretkenlik ve kariyer gelişiminde artışa kadar bir dizi olumlu sonuçla ilişkili olduğunu gösteriyor. Ancak yapılan yeni bir araştırmaya göre, iş konusunda tutkulu hissetmenin de bir bedeli olabildiği, yorgunluğa ve hatta tükenmişliğe yol açabileceği görüldü.
Tutku İyileşmeyi Sekteye Uğratıyor!
Tutkunun kısa ve uzun vadeli etkilerini anlamak için, çeşitli sektörlerden 700'den fazla tam zamanlı ABD'li çalışandan, her iş gününün başında ve sonunda ne kadar tutkulu ve tükenmiş hissettiklerine dair günlük yanıtlar vermeleri istendi. Önceki araştırmalarla tutarlı olarak, çalışanlar işleri hakkında daha tutkulu hissettikleri günlerde daha az tükenmiş hissettiklerini bildirdiler. Ancak, özellikle tutkulu bir günün ertesi günü, çalışanlar aslında normalden daha fazla tükenmiş hissetmişler.
Bunun nedeni, çalışanların daha yüksek düzeyde tutku yaşadıkları günlerde kendilerini daha enerjik hissetmeleridir. Bu enerji artışı, işlerinin daha kolay görünmesini sağlıyor ve böylece daha fazla zaman ve enerji harcıyorlar. Ancak bu aynı zamanda çalışanların kendi ihtiyaçlarını göz ardı etmelerine, dinlenme ve iyileşmeye öncelik vermemelerine ve iş günü sona erdiğinde zihinsel olarak işlerinden uzaklaşamamalarına neden oluyor. Başka bir deyişle, daha tutkulu hissetmek hem çalışanların işte daha fazla enerji harcamasına yol açıyor hem de yaşadıkları ekstra zorlu günün ardından toparlanmaları için onlara daha az zihinsel kaynak bırakıyordu. Bu da bu çalışanların ertesi gün özellikle tükenmiş hissetmelerine, enerji seviyelerinin iş tutkularını sürdüremeyecek kadar düşmesine neden oluyor.
Bu bir kısır döngüdür; Tutkumuz zirvedeyken canlılıkla dolup taşarız, ancak ekstra eforun bize verdiği zararı fark etme olasılığımız daha düşüktür ve bu nedenle işten kopup tükenmeyi önlemek için ihtiyaç duyduğumuz dinlenmeyi yapamayız. Gerçekten de, teknoloji çalışanları ile yapılan bir takip çalışmasında, özellikle tutkulu olduğunu bildiren çalışanların, açıkça istendiğinde bile mola verme olasılıklarının düşük olduğunu ve bunun da muhtemelen uzun vadede onları tükenmişliğe götürdüğü görülüyor.
Elbette tutku, hem çalışanların refahı hem de kuruluşların başarısı için kritik bir itici güçtür. Ancak tutku peşinde koşmanın bu kadar ağır bir bedel ödemeye sebep olmaması gerekiyor.
“Sağlıklı tutkunun” tükenmişliğe dönüşmesini engellemek için çalışanların ve yöneticilerin atabileceği bazı adımlar var.
Tutkunuzun Kontrolünü Elinize Alın
Bir çalışan olarak, tutkulu hissettiğiniz bir iş bulmanın sadece ilk adım olduğunu bilmek önemlidir. Bu tutkuyu zaman içinde korumak, gerektiğinde mola vermek, dinlenmek ve toparlanmak için kendinize izin vermeniz gerekiyor. İşiniz hakkında tutkulu hissetmek sizi daha çok çalışmaya itebilir ancak bunu dengelemeyi öğrenmeniz gerektiğini kendinize hatırlatın.
Daha Sürdürülebilir Bir Tutkuyu Hedefleyin
Aynı zamanda, bireysel bir çalışan olarak yapabileceklerinizin sınırlı olduğunu kabul etmek de önemlidir. Özellikle birden fazla işte ve yoğun sektörlerde çalışan, ek bakım sorumlulukları olan veya dinlenmeyi ve işten ayrılmayı zorlaştıran diğer sistemik engellerle karşılaşan insanlar için, tükenmişliğe yenik düşmeden tutkuyu sürdürmek zor, hatta imkânsız olabilir.
Sürdürülemez tutkuyu teşvik etmek ve insanları kendilerini tüketmeye itmek yerine, yöneticiler ekiplerinin işe tutkuyla bağlı olmanın getirebileceği zorlukları aşmalarına yardımcı olmalıdır. Bu da iş yüklerini yönetmek, duygusal tükenmeyi izlemek ve iş-yaşam dengesini destekleyen sistemler kurmak anlamına gelir (Özellikle de iş ve kişisel zaman arasındaki sınırların giderek bulanıklaştığı uzaktan çalışma ortamında).
Elbette bu, bazı yöneticilerin anlayışlarına ters düşebilir. Birçok kuruluş tutkuyu açıkça bir işe alma kriteri olarak ve hatta bazı işverenler, çalışanların tutkusunu onlara fazladan iş vermeyi meşrulaştırmak için kullanıyor ve sonuçta tükenmişliği daha da kötüleştiriyor. Ancak araştırmaya göre, tutkuyu her şeyin üstünde tutmanın etkisiz ve zararlı olduğunu görülüyor. Bunun yerine, yöneticiler daha uzun vadeli bir zihniyet benimsemeli, sadece o anda tutkuyu teşvik etmeye değil, aynı zamanda çalışanların zaman içinde bu tutkuyu sürdürmelerine yardımcı olmaya odaklanmalıdır.
"Tutku" kelimesi Latince pati kelimesinden geliyor ve acı çekmek anlamı taşıyor. Almanca'da tutku için kullanılan kelime Leidenschaft'tır ve kabaca "zorluklara katlanma yeteneği" anlamına geliyor. Tutku genellikle tatmin edici bir kariyerin anahtarı olarak görülse de kelimenin kökeni onun gizli, karanlık bir tarafı olabileceğini de düşündürüyor.
Gerçekten de tutku, işi iş gibi hissettirmeyerek bizi kandırabilir ve bunu yaparken de hem enerjimizi hem de tutkumuzu tüketebilir. Acıya ve zorluklara dayanma becerisi başarımız için kritik önem taşısa da tutkumuz bizi yakıp kül etmeden önce bu dayanıklılığın getirdiği zararın farkına varmak, kendimizi ve ekiplerimizi korumak için adımlar atmak da aynı derecede önem taşıyor.